Ana içeriğe atla

“Mozaik”den “Ebru”ya

Mozaik”den “Ebru”ya

Attila Durak’ın Ebru: Kültürel Çeşitlilik Üzerine Yansımalar” (Metis Yayınları, 2007) başlıklı kitabını hazırlayan Ayşe Gül Altınay’a göre bir metafor olarak “Ebru” , “asimilasyon ve bir tür çokkültürcülüğün benzer biçimlerde önümüzü kapatan çerçevelerine alternatif bir arayışı” temsil ediyor. Çokkültürcülüğün metaforu olarak halen popüler olan mozaik kavramını aşan ona alternatif olan yeni bir metafor. Mozaikin katılığına esneklik, durağanlığına hareket/akışkanlık, sınırlılığına geçişkenlik ve değişmezliğine değişkenlik öneriyor ebru bizlere. Bu önerilenler üzerinden yaşadığım kısa hayatımı düşündüğümde bile bir ebruli bir yaşam gözlerimin önünden geçiyor. Sizler de bir düşünün hayatlarınızı. Bir geriye doğru bir bakın ve gelin bugüne doğru. Neler görüyorsunuz? Akışkanlık? Geçişkenlik? Değişkenlik? Yoksa, dün aynı bugün de aynı mı? Ya, tanığı olduğumuz hatta bazılarınla donatılmış olduğumuz kimlikler? Onlar dün aynı bugün aynı mı? Yoksa onlar da değişiyor mu? Farklı kimlikler ile etkileşiyorlar mı?
Ayşe Gül Altınay, “Sudaki Yansımalar” başlıklı yazısına şu tespit ile başlıyor:
20. yüzyılın son çeyreğine, eşzamanlı ama birbiriyle çelişen iki gelişme damgasını vurdu. Bir yandan, “kültür” ve “kimlik” kavramları yerel, ulusal ve uluslararası politikayı muhtemelen tarihte hiç görülmedik ölçüde tanımlamaya başladı. Öte yandan, bu iki kavrama ilişkin varsayımlar bir dizi politik ve akademik tartışmada radikal bir şekilde sorgulandı, hatta altüst edildi.
Altinay, yazısında bu politik ve akademik tartışmaları mercek altına alıyor. Altınay, çokkültürlü ve çok kimlikli Türkiye toplumsal hayatında “sol/demokrat yaklaşım”ın öne çıkardığı çokkültürcü mozaik kavramının ( “Çokkültürcülük için yaygın olarak kullanılan metafor, her bir rengin bir etnik veya kültürel birime karşılık geldiği “mozaik” metaforu. “Mozaik” metaforuyla farklı kültürlerin yan yana, barış içinde bir arada yaşamasından doğan güzellik ve zenginlik vurgulanıyor. Her kültür, benzersiz ve diğer kültürlerle eşit sayılıyor. Bu da, çok daha eski bir ilkeye, “kültürel görececilik” ilkesine dayanıyor.” Ayşe Gül Altınay, “Sudaki Yansımalar”) artık antropologlarca eleştirildiği ve yerine “eleştirel çokkültürcülük” teriminin (“Eleştirel çokkültürcülük, Henry Louis Gates’in, çokkültürcü yaklaşımda kültürlerin “etnik grupların sabit mülkü olarak değil, geçişken, dinamik ve etkileşimsel” olduklarının kabul edilmesi gerekliliği konusundaki uyarısına dayanmaktadır (aktaran: Turner 1993, 419). Burada amaç, “kültürel çeşitliliği, daha canlı, açık ve demokratik bir ortak kültür yaratmak için hem egemen kültürün hem de azınlık kültürünün paylaştığı temel kavram ve ilkelere meydan okuyacak, bunları gözden geçirip görelileştirecek bir temel olarak kullanmaktır” (Turner 1993, 413) (Ayşe Gül Altınay “Sudaki Yansımalar”) önerildiğini belirtirken düşünceleri sarsıyor. Her gün gündelik toplumsal yaşamımızda (siyasette) dilimizden düşmeyen o demokrat duyarlılıkla savunduğumuz “mozaik” kavramı adeta yetmez ya da yetersiz hale geliyor.
Altinay bu yazısında Türkiye siyasetinin ana gündem maddesine farklı bir bakışı öneriyor. Yazının “Çokkültürcülük” başlıklı bölümünün sonunda da bu önerisini şöyle dile getiriyor:

Eğer eleştirel çokkültürcülük akademik bir girişim olmanın ötesine gidecekse çokkültürcülük konusundaki popüler söylemlerle diyaloğa girmesi gerekir. Farklılık çokkültürcülüğünün gittikçe gelişen akademik eleştirisi ile kültürel çeşitliliğin temsil edilişinde her zamankinden daha popüler hale gelen “mozaik” metaforu arasındaki uçurum nasıl kapatılabilir? Ulus, etnisite, kültür ve kimlik kavramlarına ilişkin sosyal bilimlerde ve diğer beşeri disiplinlerde bugün ifadesini bulan eleştirel düşünce, günlük politikaya ve pratiğe nasıl aktarılabilir? En önemlisi, hâkim “kültür”lerin mevcut hegemonyalarını korumayı hedefleyen asimilasyonist ve muhafazakâr politikanın çemberine girmeden bunu nasıl başarabiliriz?
Görsel/metinsel bir yolculuk olarak Ebru, bu yöndeki çabalara katkıda bulunmayı hedefliyor. Çalışmanın odak noktası Türkiye’ deki kültürel çeşitlilik ama anlatmak istediği, ufku ve geçerliliği bununla sınırlı değil. Aslında, bütün kimliklerin ve kültürlerin melez oldukları üzerindeki ısrarlı vurgulara (Haraway 1991, Pieterse 1995, Çağlar 1997) benzer şekilde, kültürel çeşitliliğin her yerde ebruli olarak düşünülebileceğini söylüyoruz. “
Çerkez, Türk, Boşnak, Laz, Roman, Kürt, Ermeni, Rum, Alevi, Sünni ve diğer kimliklerin taşıyıcılarını ebruli bir yaşamı örmeye bir davet bu.

Erdal Karayazgan 18.11.2006


Not: Ayşe Gül Altınay’ın yazısına http://www.ebruproject.com/TR/Yazarlar/ayse_gul_altinay.asp adresinden ulaşabilirsiniz.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

  BİLGİ TOPLUMSALLAŞ(A)MADAN SİYASET TOPLUMSALLAŞABİLİR Mİ ? 2 004 yılında kurulan Sosyal Politika Forumu internet sitesinde bu forum hakkında şu bilgiler yer almaktadır. “ Sosyal Politika Forumu, sosyal politika alanında bilimsel araştırmaları teşvik etmek ve politika süreçlerine katkıda bulunmak amacıyla, Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur. Forum'un sosyal politika konularına yaklaşımı, vatandaşlık haklarını merkez alır ...Sosyal Politika Forumu'nun araştırma faaliyetlerinde benimsediği yaklaşım, sosyal politika süreçlerini ekonomik, siyasi ve sosyal boyutları ile birlikte dikkate alan bir yaklaşımdır... Forum'un öncelikli çalışma alanları: 1) yoksulluk, sosyal dışlanma ve bu sorunlara yönelik sosyal yardım mekanizmaları; 2) çalışma yaşamındaki gelişmeler ve düzenlemeler, sendikaların rolü; 3) sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmet alanlarındaki gelişmeler olarak sıralanabilir...Forum, öğretim üyelerinin, öğrencilerin, devlet ve sivil toplum örgütü temsi
  Siyasetin toplumsallaştırılmasında katılımcı bir çalışma : Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi 11 Kasım tarihli Birgün gazetesi Pazar ekinde Zeynep Oğuz tarafından hazırlanan “ Ders kitaplarında insan haklarının izi” başlıklı bir yazı yayımlandı. Bu yazı ilki 2001 yılı Ekim ayında başlanarak 2003 yılı Haziran ayında tamamlanan “ Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi” nin 2007 yılında tekrarlanacağı müjdesini veriyordu. İlk proje, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şemsiyesi altında Tarih Vakfı koordinatörlüğü ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın uzmanlık, Avrupa Komisyonu –İnsan Hakları ve Demokrasi Gelişimi Fonu Açık Toplum Enstitüsü’nün mali desteği ile yürütülmüştü. Eğitim-Sen’de bu çalışmaya destek vererek projeye katkıda bulunmuştu. Zeynep Oğuz yazısında ilk projeyi şöyle özetlemektedir: “ Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesinin birincisi, 190 ders kitabını Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile diğer insan hakları kanunlarıyla karşılaştırılarak, öğretmenler v

“Yeni” CHP

“Yeni” CHP     2011 seçimleri ardından bir yandan seçim değerlendirmeleri diğer yandan Türkiye’nin iki ana meselesi Kürt sorunu ve yeni Anayasa konusu siyasetin gündemine oturmaya başladı. Kürt sorunu Yeni Anayasa çalışmaları içinde ele alınacak gibi gözüküyor. Parlamentoya giren partiler ve bağımsızlar arasında sadece, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ve CHP seçim sürecinde yeni Anayasa ve Kürt sorunu konusunda  somut  öneriler dile getirdiler. AKP ve MHP genel söylemlerden öteye gitmediler. MHP kendisinden zaten beklenen milliyetçi pozisyonunda siyaset yaparken, AKP milliyetçi ve muhafazakar oyları almak üzere taktik olarak düşünülebilecek genel geçer söylemde bulunmakla kalmadı, “Yeni” CHPnin Kürt sorununa dair getirdiği çözüm önerilerine karşı saldırıya geçti.    Kılıçdaroğlu’nun    Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda  Türkiye’nin çekincelerini kaldıracağı  taahhüdüne Erdoğan’ın    tepkisi alaycı ve eleştireldi: “ CHP’nin yeni Genel Başkanı sakız isteyene sakız, gazoz is