Ana içeriğe atla

Muhalefet var, iktidara alternatif de var

 Muhalefet var, iktidara alternatif de var   

17 yıllık AKP iktidarı, giderek daha otoriterleşmeyi sürdürüyor. 16 Nisan Anayasa değişiklikleri ile söz konusu otoriterleşmeyi kısmen “yasalaştırarak” otoriter bir rejim tesis etme yolunda önemli bir mesafe kaydetmiş durumda.

Muhalefet - TBMM’deki muhalif siyasi partiler ve toplumsal muhalefet - cenahında durum nasıl gözüküyor?

TBMM’de Muhalefet

İktidar 17 yıldır sürdürdüğü “Türkiye'de TBMM’de ‘muhalefet yok, iktidara alternatif yok’ algı operasyonunda muhalefete oy veren vatandaşların üzerinde oldukça başarılı olmuş durumda. Mevcut muhalefet partilerinin TBMM’de çoğunluğu elde etmeleri ve muhalif cumhurbaşkanı adayının kazanabileceğine dair muhalif vatandaşların ciddi bir oranı karamsar. Ancak, karamsar olmalarına rağmen birkaç ay önce yapılan seçimlerde yine muhalefet partilerini desteklemekten geri kalmadılar.

24 Haziran seçimlerinde partiler arasında ittifak imkanı doğunca TBMM'deki muhalif siyasi partilere İYİ Parti ve Saadet Partisi de katıldı. AKP, 7 Haziran 2015 seçimleri ardından olduğu gibi TBMM'de çoğunluğunu kaybetti.

AKP'nin söz konusu algı operasyonunda ileri sürdüğü gibi, Türkiye'de gerçekten ‘muhalefet yok, iktidara alternatif yok’mu?

TBMM’deki muhalif partileri olgulardan hareket ederek değerlendirmek

TBMM’de yer alan partilerin siyasi çalışmalarını değerlendirirken öncelikle önyargıların ve algı operasyonlarının etkilerinden mümkün olabildiği kadar sıyrılmak gerekiyor. Muhalefet partilerini esas olarak, siyasal söylemleri, eylemleri ve 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimlerindeki performansları vb. üzerinden değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır.

TBMM’de muhalif partilerin ve MHP parti yönetimine muhaliflerin referandumda ilkesel zımni ittifakı

Muhalefet, 16 Nisan referandumunda zımnen de olsa bir adeta bir demokrasi ittifakını hayata geçirmeyi başarmıştır.

Bu zımni ittifakın ortakları, iktidarın otoriter gidişatına, parti devleti tesisi çabasına toplumun kutuplaştırılmasına karşı demokrasi, adalet ve özgürlükler, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı vb. temelinde ilkeli bir demokratik karşı duruş sergilemişlerdir.

MHP’de parti yönetimine muhalif Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ ve arkadaşları öncülüğünde MHP üyelerinin ciddi bir çoğunluğu referandumda “Hayır” oyu kullanmıştır.

Böylece, CHP, HDP ve MHP’deki mevcut yönetime muhalifler arasında ‘resmi’ olmayan ancak zımni bir demokrasi ittifakı gerçekleşmiştir.

Erdoğan’ın referandum öncesi, "Hayırcılar ve terör aynı safta. Hayır demek bölücü terör örgütüne destek vermektir.” ve Bahçeli’nin “16 Nisan'da çıkacak Evet'ler, hayırcı kafilenin içindeki FETÖ, PKK, PYD, DHKP-C ve Türk düşmanlarını tir tir titretecektir.. yaftalamaları ve iktidarın, devletin tüm olanaklarını, yazılı ve görsel medyayı eşitsiz bir şekilde pervasızca kullanmasına; Selahattin Demirtaş’ın, bir çok HDP milletvekilinin, belediye başkanını tutuklanması ve/veya görevden alınmasına vb. rağmen, sorgulanan YSK sonuçlarına göre bile %48.6 oranında HAYIR çıkmıştır.

Bu referandumda TBMM dışında olan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, referandumda 'Hayır' oyu kullanacaklarını ancak, kampanya yürütmeyeceklerini. ‘Hayır! diyenlerle ortak bir çalışma yürütmeyeceklerini açıklamış olması ise Saadet Partisi'nin referandum sonrası AKP'ye en sıkı muhalefet yapacak partiler arasına girmesinin ilk sinyaliydi.

24 Haziran Seçimleri – Muhalefet partilerinin ittifakı resmileşiyor

16 Nisan referandumu öncesinde olduğu gibi tüm olumsuz koşullar ve imkansızlıklara, AKP’nin ve MHP’nin bölücülük vb. suçlamalarına rağmen, CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi arasında ‘Millet İttifakı’ adı verilen bir seçim ittifakı yapıldı. Cumhuriyet tarihinde bir ilk gerçekleşti. İYİ Parti (ülkücü, milliyetçi, merkez sağ seçmen…) ve Saadet Partisi (Milli Görüşçü, muhafazakar seçmen...) CHP çatısı altında seçime girdiler. Ve AKP iktidarına yeni bir koalisyon alternatifi ortaya çıktı.

‘Millet İttifakı’nda yer almayan HDP ile ise demokratik karşı duruş temelinde zımni ittifak devam etti.

Keşke, 24 Haziran seçimleri iktidarın değişmesini sağlayabilseydi. ’Millet İttifakı’ adayı Cumhurbaşkanı seçilseydi ve ‘Millet İttifakı’ TBMM’de çoğunluğu kazanabilseydi. Bunlar maalesef gerçekleşemedi.

Ancak, tüm devlet olanaklarına, seçimde hile yapıldığı iddialarına, baskılara, HDP milletvekillerinin ve belediye başkanlarının tutuklanmasına, iktidarın medya ve yargıdaki etkinliğine ve milyarlarca lira sosyal yardımın - tüm vatandaşların vergileri ile sağlanan devlet yardımı olmasına rağmen - bir parti yardımı olarak algılanmasına vb. rağmen AKP ve MHP Kasım 2015 seçimlerine göre ciddi oy kaybettiler. AKP, parti olarak TBMM'de çoğunluğunu kaybetti ( MHP milletvekilleri Cumhur İttifak içinde olabilirler ancak, “AKP milletvekilleri olmadıkları” gibi önemli bir farkı da gözden kaçırmamak gerekir.).

Gelişmeler tüm yönleriyle değerlendirildiği takdirde, muhalefete oy veren seçmenlerin en azından karamsarlıklarında ciddi bir kırılma beklenirdi. Ancak, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ve TBMM'de ‘Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu elde etmesi seçimlerin diğer sonuçlarını adeta bastırdı. Seçimler, muhalefete oy vermiş vatandaşlarımızda yeni bir umudun başlangıcı olabilecek iken, özellikle CHP ve İYİ Parti’de seçimin hemen ertesinde ortaya çıkan moral bozukluğu ve halka umut mesajları verememeleri nedeniyle bu mümkün olmadı.

Tümüyle adaletsiz seçim sürecine rağmen AKP /MHP’nin oylarındaki düşüş, AKP’nin TBMM’de çoğunluğu kaybetmesi vb. dikkate alınarak destekleyen vatandaşların moralini bozmamaları ve umutlarını kaybetmek bir yana umutlarını arttırmaları gerektiğine ikna etmek ve “muhalefet yok” algısını tümüyle silmek, ana ve birincil görev olarak “Millet İttifakı’ partilerinin, HDP’nin ve toplumsal muhalefetin önünde duruyor.

Halihazırda gayri resmi (zımni) olarak 'Millet İttifakı'nda addettiğim HDP’nin belki yakın bir gelecekte gerçekleşemese bile resmen bu ittifaka katılabileceğini düşünüyorum. TBMM’de 4 partinin oylamalarda çoğu zaman birlikte davranmaları bu 4’lü koalisyonun olasılığına dair umudu arttıran bir durum.

Toplumsal muhalefet

Muhalefet partilerine oy veren vatandaşların içinde bulundukları ‘muhalefet yok’/”alternatif yok” algısının yarattığı adeta umutsuzluğa varan karamsarlığın ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilecek hatta TBMM’deki muhalefet partilerini de etkileyebilecek  toplumsal muhalefetin ( aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, Meclis dışındaki siyasi partiler, dernekler, hareketler, STK’lar vb.) ezici çoğunluğu da maalesef atıl bir durumda. İktidarın uygulamalarının eleştirisinin ötesinde topluma umut verecek alternatif öneriler henüz üretilemedi.

24 Haziran seçimleri ardından da toplumsal muhalefetin ezici çoğunluğunun muhalefet partilerinin başarısız olduklarını dile getirmesi ise gerçekten anlaşılmaz bir durum.

Muhalefet yok/iktidara alternatif yok” bir algı, “muhalefet var/iktidara alternatif var” ise bir gerçeklik

  • Türkiye'de sağdan sola mevcut “Demokrat, Liberal, Atatürkçü, Ulusalcı, Sosyal Demokrat, Sosyalist, Muhafazakâr, Dindar, Ülkücü, Milliyetçi vb“ – neredeyse tüm siyasi ve toplumsal kimliklerden vatandaşlar, bir başka deyişle, Türkiye’nin tüm renkleri kimliklerini muhafaza ederek muhalefette yer alıyor. 

  • Muhalefetin zımni ve ‘resmi’ birlikteliği, pragmatik bir seçim ittifakının ötesinde, ve esas olarak iktidarın otoriter gidişatına, parti devleti tesisi çabasına, toplumun kutuplaştırılmasına karşı demokrasi, adalet ve özgürlükler, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı vb. temelinde ilkeli bir demokratik karşı duruşu içeriyor.

Muhalefetin yukarıda belirtilen her iki niteliği de cumhuriyet tarihinde muhalefette ilk defa gerçekleşen bir durum. Toplumsal muhalefetin de desteği ile ilk seçimlerde AKP’yi yenilgiye uğratacak bir potansiyeli taşıyor.

İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin CHP çatısı altında seçime girmeleri ve HDP ile zımni ittifak AKP’nin sürekli işlediği ve toplum için en büyük tehlike olan toplumu kutuplaştırmanın yapaylığını şimdiden gözler önüne seriyor.

Bu ittifak pekiştirilebildiği ve topluma güven verdiği ölçüde bu hususta farkındalık toplumda da giderek artabilir ve AKP’nin kutuplaştırma siyasetini boşa çıkartmayı sürdürebilir.

‘Millet İttifakı’ ve HDP, Türkiye’de yakın bir gelecekte kutuplaştırmayı büyük ölçüde ortadan kaldırabilme potansiyeli olmasının ötesinde, geniş mutabakat ile demokrasi ve özgürlükler bağlamında önemli adımların atıldığı yeni bir anayasanın yapılmasına ve Kürt meselesinin siyasi çözüme kavuşturulmasına önayak olabilir.

İktidar ve yandaş medya, bu gerçekliğin maalesef muhalefetten daha fazla farkında olduğu ve iktidarı kaybettirecek bir oluşum olarak gördüğü ve tehlike olarak addettiği için ittifakı parçalama çalışmalarına vakit kaybetmeden girişmişlerdir. İktidarın HDP’ye karşı uyguladığı baskı siyasetinin diğer muhalefet partilerine doğru da yöneldiği gözden kaçırılmamalıdır. AKP iktidarının 12 Eylül yasalarının bile gerisine düşen antidemokratik yasalar çıkarılmasına hızla devam etmesi, toplumsal muhalefet ve ‘Millet İttifakı’nın acil ve kararlı bir siyasi çıkışını zorunlu kılmaktadır.

Yakın gelecekte -bir sonraki milletvekili seçimlerinde- AKP'nin ve MHP'nin dindar, muhafazakar, merkez sağ ve milliyetçi seçmenlerini mevcut partiler arasında kendi taraflarına çekerek AKP'nin oylarını daha da azaltabilecektir. AKP'ye ciddi oy kayıpları verdirebilecek iki muhalefet partisinin, Saadet Partisi ve İYİ Parti olduğu ve 24 Haziran'da bu yönde gelişme olduğu görülüyor. HDP de ilk seçimlerde AKP'ye oy veren Kürt seçmenlerin sayısını daha azaltabilir. CHP'ye AKP'den geçebilecek oyların geçmiş 16 sene göze alınınca yakın gelecekte oldukça sınırlı olacağı söylenebilir. Muhalefet ilk milletvekili seçimlerinden önce koalisyon olarak (3+1 veya 4, yani HDP dışarıdan desteklediği veya içinde olduğu bir koalisyon olarak) topluma güven verebildiği takdirde gerek milletvekili seçimlerinde gerekse Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanabilir.

Ancak, bunun için bu koalisyonun daha pekiştirilmesi ve ciddi siyasi hamleler yapabilmesi gerekiyor.

Muhalefet yok, iktidara alternatif yok” sadece başarılı bir algı yönetimini“muhalefet var, iktidara alternatif de var” söylemi ise bir gerçekliği ifade ediyor.

Erdal Karayazgan    


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

  BİLGİ TOPLUMSALLAŞ(A)MADAN SİYASET TOPLUMSALLAŞABİLİR Mİ ? 2 004 yılında kurulan Sosyal Politika Forumu internet sitesinde bu forum hakkında şu bilgiler yer almaktadır. “ Sosyal Politika Forumu, sosyal politika alanında bilimsel araştırmaları teşvik etmek ve politika süreçlerine katkıda bulunmak amacıyla, Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde kurulmuştur. Forum'un sosyal politika konularına yaklaşımı, vatandaşlık haklarını merkez alır ...Sosyal Politika Forumu'nun araştırma faaliyetlerinde benimsediği yaklaşım, sosyal politika süreçlerini ekonomik, siyasi ve sosyal boyutları ile birlikte dikkate alan bir yaklaşımdır... Forum'un öncelikli çalışma alanları: 1) yoksulluk, sosyal dışlanma ve bu sorunlara yönelik sosyal yardım mekanizmaları; 2) çalışma yaşamındaki gelişmeler ve düzenlemeler, sendikaların rolü; 3) sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmet alanlarındaki gelişmeler olarak sıralanabilir...Forum, öğretim üyelerinin, öğrencilerin, devlet ve sivil toplum örgütü temsi
  Siyasetin toplumsallaştırılmasında katılımcı bir çalışma : Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi 11 Kasım tarihli Birgün gazetesi Pazar ekinde Zeynep Oğuz tarafından hazırlanan “ Ders kitaplarında insan haklarının izi” başlıklı bir yazı yayımlandı. Bu yazı ilki 2001 yılı Ekim ayında başlanarak 2003 yılı Haziran ayında tamamlanan “ Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi” nin 2007 yılında tekrarlanacağı müjdesini veriyordu. İlk proje, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şemsiyesi altında Tarih Vakfı koordinatörlüğü ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın uzmanlık, Avrupa Komisyonu –İnsan Hakları ve Demokrasi Gelişimi Fonu Açık Toplum Enstitüsü’nün mali desteği ile yürütülmüştü. Eğitim-Sen’de bu çalışmaya destek vererek projeye katkıda bulunmuştu. Zeynep Oğuz yazısında ilk projeyi şöyle özetlemektedir: “ Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesinin birincisi, 190 ders kitabını Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile diğer insan hakları kanunlarıyla karşılaştırılarak, öğretmenler v

“Yeni” CHP

“Yeni” CHP     2011 seçimleri ardından bir yandan seçim değerlendirmeleri diğer yandan Türkiye’nin iki ana meselesi Kürt sorunu ve yeni Anayasa konusu siyasetin gündemine oturmaya başladı. Kürt sorunu Yeni Anayasa çalışmaları içinde ele alınacak gibi gözüküyor. Parlamentoya giren partiler ve bağımsızlar arasında sadece, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku ve CHP seçim sürecinde yeni Anayasa ve Kürt sorunu konusunda  somut  öneriler dile getirdiler. AKP ve MHP genel söylemlerden öteye gitmediler. MHP kendisinden zaten beklenen milliyetçi pozisyonunda siyaset yaparken, AKP milliyetçi ve muhafazakar oyları almak üzere taktik olarak düşünülebilecek genel geçer söylemde bulunmakla kalmadı, “Yeni” CHPnin Kürt sorununa dair getirdiği çözüm önerilerine karşı saldırıya geçti.    Kılıçdaroğlu’nun    Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda  Türkiye’nin çekincelerini kaldıracağı  taahhüdüne Erdoğan’ın    tepkisi alaycı ve eleştireldi: “ CHP’nin yeni Genel Başkanı sakız isteyene sakız, gazoz is