Özel
ve kamusal yaşamın etik güdülerden ve ahlaki değerlendirmelerden
temizlenmesi yönündeki mevcut baskılara karşı koyma şansı aynı
anda hem bireysel ahlaki
benlikler için daha fazla özerkliğe hem
de kolektif sorumlulukların
daha sıkıca paylaşılmasına bağlıdır.
Zygmunt
Bauman
Yolumuzu birlikte aydınlatabiliriz
Türkiye’de sol
siyaset kulvarında boşluk (daha
doğrusu boşluklar) olduğu dile getiriliyor. Neden sol siyaset
kulvarında boşluk ya da boşluklar olduğu düşünülmektedir?
Neden (farklı anlayışları yansıtan) çok sayıda sol parti,
hareket ve girişim mevcutken “yeni
bir sol seçenek” çağrısı
yapılmaktadır? Burada anahtar sözcük “yeni”dir.
Ancak mevcut örgütlerinkinden farklı bir siyaset önerilebildiği
takdirde “yeni” bir
siyasetten ve siyasette bir boşluğun doldurulmasından söz
edilebilir. Hatta, sadece söylem farklılığı bile tek başına
yeterli olmayabilir. Yeni solun söylemini
öncelikle örgütsel yaşamına yansıtması da
gerekmektedir. Çoğulculuğun hayat bulduğu, eşit katılım
ve doğrudan demokrasinin kaim olduğu siyasal parti ve örgütlenmeler
katılımcılarının özgürlüğünün ve özerkliğinin
yeşermesini olanaklı kılabilir.
Bu yazıda sözü edilen “Yeni
bir sol seçenek”de
ancak bu neviden örgütlenmelerde hayat bulabilir. Bu yazıdaki
muradım ne boşlukların ne de nedenlerinin analizi, sadece “Yeni
bir sol seçenek” in
gerekliliğine ve mümkün olduğuna inananlardan birisi olarak nasıl
bir “yeni” sorusuna
bir cevap arayışı. Daha doğrusu verilebilecek cevaplardan sadece
bir tanesi üzerine düşünme denemesinden söz ediyorum.
Farklı
bir sol oluşum sade ve bir o kadar tanıdık bir çağrıdan yola
çıkabilir: “Herkes için özgürlük; Herkes için adalet;
Herkes için eşitlik, Herkes için dayanışma ve Herkes için
demokrasi”. Özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasiyi
her gün biraz daha içselleştirir, derinleştirir ve geliştirirken
her birinin “herkes için” aynı şekilde geçerli
olmasından asla taviz verilmeyeceği vurgulanabilir. . Hakkı yenen,
mağdur durumda ya da baskı altında olan her bir vatandaşımız
için hiç ama hiç bir ayrım (siyasal görüşü, inançlı ya da
inançsız olması, etnik kimliği vb.) gözetmeden vatandaşlık ve
insan haklarının, özgürlük, eşitlik, adaletin, dayanışmanın
ve demokrasinin gereklerinin yerine getirilmesinin “içtenlikle”
– değer yargılarımıza duyduğumuz ahlaki
sorumlulukla- savunulması bu “herkes için” durumuna
bir örnek olarak verilebilir. Söz konusu olan aynı zamanda ahlaki
bir duruştur.
Yaşadığı hayatı ve geleceği “iktisadın dar penceresinden tanımlamayan”, tembellik hakkına sahip çıkan ve çalışma/emek toplumunu aşmak isteyen; insanın insanı , insanın doğayı sömürmesine , eko sistemi tahrip etmesine , her türlü tahakküme, cinsiyetçiliğe ve ayrımcılığa karşı çıkan; devletçiliğe alternatif bir kamusallık arayan , yaşamın her alanında hiyerarşiyi, iktidar ilişkilerini sorgulayan; şiddetsiz ve barışın egemen olduğu bir dünyayı savunan; birilerinin ya da partinin yönettiği değil ne yöneten ne de yönetilenin olduğu, doğrudan demokrasinin hayata geçtiği, insanların farklılıklarını, yaratıcı potansiyellerini ortaya çıkarabilecekleri çoğulcu, özgürlükçü, eşitlikçi, dayanışmacı bir toplumsal yaşamı hayal eden; herkesin özgür, özerk (kendi kararını kendi adına kendisi veren) ve eşit kişiler olarak birlikte yaşayabileceği, “kimsenin imzasının bir diğerinin önüne çıkmadığı”, “her bir insanın haysiyetli bir yaşam sürdürebildiği bir dünyayı” bugünden inşa etmeye başlamak isteyen… “ahlaki olarak kendini idame ettiren” benzersiz insanların dayanışması ile “yeni bir sol seçenek” arayışında yolumuzu birlikte aydınlatabiliriz.
Erdal
Karayazgan 05.07.2008
Yorumlar
Yorum Gönder